ABD’nin Colorado eyaletinde yer alan 4302m’lik Pikes Peak zirvesi, 20km uzunluğunda 156 viraja sahip efsane parkuruyla petrol müptelalarının mabetlerinden biridir. İlk kez 1916 yılında zirveye yapılan yarışta birinciliği otomobil klasmanında 20:55.60’lık performansıyla Rea Lentz kazanırken, motosiklet klasmanında 21:58.41’lık performansla Floyd Clymer elde etmiştir.
Tırmanış yarışları, irtifa kazandıkça atmosfer basıncının düşmesi sebebiyle atmosferik motorların performanslarını oldukça zorlayıcı yarışlardır. Pikes Peak gibi parkurların zirvelerinde motor gücünün yarısının kaybedilmesi, başarı için insan ve makinenin kusursuz bir uyum içinde performans sergilemelerini gerekiyor. Ayrıca, Pikes Peak gibi tırmanışlarda yolun bir kenarının uçurum olması yarışın heyecanını arttırken, bahsettiğim makine insan uyumun önemini hayati seviyeye çıkarıyor.
Pikes Peak’in benim radarımda olmasının temel sebebi özellikle 1980’li yıllarla beraber avrupalı yarışçıların Pikes Peak’i ciddiye almaya başlamalarından başka birşey değil. Neredeyse tüm petrol müptelaları Ari Vatanen’in Peugeot 405 T16 ile 1988 yılında ortaya koyduğu muhteşem performansı odağına alan Climb Dance isimli kısa filmi izlemiştir. Bu filmin odağındaki performans 10:47.220 ile Pikes Peak için bir rekor olurken, yarışın geniş kitlelere ulaşmasını bu filmin sağladığını kabul etmemiz gerekir. Filmi izlerken Vatanen’in 405’i kontrol etmek için savaşırcasına çaba harcadığını, birbiri ardına karşılaştığı virajlara girişte tutturmaya çalıştığı açı ile çıkışa kadar taşıdığı süratin ne kadar bağlantılı olduğunu net bir şekilde görebiliyoruz.
Vatanen ve 405’in bu başarısının tesadüf olmadığını, dönemin Peugeot Talbot Sport takımınının patronunun Jean Todt (evet yanlış okumadınız bildiğimiz Jean Todt) sayesinde olduğunu söylesem abartmış olmam. Todt 1988 yılında Amerikan Autoweek dergisine verdiği röportajda 405 T16’yı geliştirme nedenlerinin 205 T16’nın performansını yeterli görmedikleri (1987’de Walther Roehrl yönetimindeki meşhur Audi Sport Quattro‘ya yenilmişlerdi) için teknik geliştirme departmanından gelen talep üzerine 1m USD harcayarak (enflasyon düzeltmesiyle 2021’de 2.2m USD) geliştirdiklerini belirtirmiş ve otomobilin tüm parkur boyunca 540hp ürettiğini iddia etmiştir. Bu arada 405 T16 farklı konfigürasyonlarda 600hp’nin üzerinde güç üretebildiği biliniyor. Ek olarak, 405 T16’nın şasesinin daha sonra Citroen ZX Rallye Raid kullanıldığını ve başarılarını sürdürdüğünü öğrendiğimde çok şaşırdığımı da belirtmek isterim.
Todt yönetimindeki Peugeot Talbot Sport takımı 4 kez dünya ralli şampiyonası ve Paris – Dakar rallisini 4’er kez kazanırken, Le Mans 24 saati 2 kez kazanmış, Jean Todt’un şöhretini Fransa dışına taşımıştır. Petrol müptelaları Todt’un Scuderia Ferrari’nin patronu olarak, sürücü koltuğunda Micheal Schumaher’le elde ettiği başarıları hatırlayacaktır. Bu başarıların, Todt’u takım genel müdürlüğünden Ferrari’nin CEO’luğuna kadar yükseltmiştir. Todt’un 2009 yılından bugüne kariyerini FIA’nın başkanı olarak sürdürmesi de başarının tesadüf olmadığının en büyük göstergesi olarak görülmeli.
2002 yılından itibaren Pikes Peak parkuru (ne yazıkki) kısım kısım asfaltlanırken, yarışı Suzuki domine etmiştir. 2011 güzergahın az da olsa toprak zemin ihtiva eden son yılı olurken 10 dakika bariyeri 9:51.278’lik dereceyle aşılmıştır.
2013 yılı Peugeot’un Pikes Peak’e dönerek dokuz kez dünya ralli şampiyonu Sebastien Loeb yönetimindeki 208 T16 ile bir önceki rekoru bir buçuk dakika geliştirerek 8:13.878’lik rekora imza atmasına şahit oldu. Loeb’in Vatanen’in aksine çok kontrollü bir performans sergilediğini görebilirsiniz. 208 T16’nın yarattığı inanılmaz yere basma kuvveti ve asfalt zeminin bunda etkisi elbette oldukça büyük.
Otomotiv dünyasının geleceği olarak görülen elektrikli otomobiller de Pikes Peak’te 1981’den beri boy gösteriyorlar. Ancak Romain Dumas’nın Volkswagen ID.R ile 7:57.148’lik derecesi 8 dakika barajını yerle bir etmesi geleceğin gerçekten elektrikli otomobillerde olduğunu doğrular nitelikte. Dumas’nın performansı sonrasında verdiği bir röportajda halen kırpabileceği saniyeler olduğundan bahsetmesini şahsen iddialı bulsam da 7 dakika barajının aşılmasının çok da uzak olmadığının bir göstergesi.
Motorsporları denince bizleri büyüleyen güçlü makineleri hayatları pahasına kontrol etmeye çalışan hayranı olduğumuz sürücülerden bahsetmemek doğru olmaz. 2019 yılında Pikes Peak performansı sırasında bitişe çok az mesafe kala yoldan çıkarak hayatını kaybeden Carlin Dunne’u anmadan geçemeyecepim. Dunne motosiklet klasmanında 10 dakika barajını geçen ilk sürücü olmasının yanı sıra Pikes Peak’te 4 kez muzaffer olmuş bir efsanedir. Ne yazıkki Ducati Streetfighter V4 ile yaşanan bu kaza neticesinde, Pikes Peak’te motosiklet klasmanı geçici süreyle sona erdi.
Sonuç olarak otomobilin icadından bugüne kadar yarışlar ve bu yarışlar sırasında verilen kayıplar otomotiv kültürünün ayrılmaz birer paçasıdır. Bazen Climb Dance gibi kısa bir film çok yarışın yapıldığı yerden binlerce kilometre uzakta bir çocuğun spora ilgi duymasını sağlarken, bazen de rekabetin daha üst seviyeye çıkmasını sağlıyor. Otomobil ve motosikletlerin sadece gündelik hayatta ihtiyaç duyulan ulaşım çözümleri olarak görüleceği düşünülse de Pikes Peak elektrikli gelecekte bu kültürün devamlılık sağlayarak gelişeceğini, bu nedenle geleceğe umutlu bakmak gerektiğini kanıtlar bir tarihe sahip.