Vespa PX150 (2011)

Fotoğrafta gördüğünüz motor 2011 model bir Vespa Px150, dönemin tüm Piaggio grup markalarının Türkiye distribütörü olan Ferco Motor tarafından ithal edileceğini öğrendiğim zaman içimi büyük heyecan kaplamış ve kendilerine telefonla ulaşıp motorun ne zaman Türkiye’de olacağını öğrenmiştim. Hemen ardından böyle bir motor almayı mali açıdan değerlendirmiş Aksaray’da bir müşteri ziyaretinde rasyonel olmayan bir karar vererek motoru almaya karar vermiştim.

2011 yılından bu yana 10 yıl geçmiş olsa da motora halen ilk günkü gibi mutlulukla bakıyorum. Ancak İstanbul’da motor kullanmak (iki zamanlı oldukça güçsüz düz vites bir Vespa kullanmak) çok tehlikeli olduğu için motorumu ailemin İstanbul’a 2 saat mesafedeki evlerinde tutuyor ve haftasonları aile ziyaretlerim sırasında kullanıyorum. Tabi fırsattan istifade ederek ziyaretler sırasında motoru sık sık yıkıyorum.

Biraz da PX tarihine bakalım; PX ilk kez 1977 yılında “nuova linea” yani yeni seri ismiyle tanıtılmış bir model serisi bu seriyi önceki model serilerinden daha köşeli hatlara sahip yan kapakları ayırmakta. Eski serilerde olduğu gibi PX modellerinin tamamı iki zamanlı motora sahip elden 4 ileri düz vites, sol kol debriyaj kolu olarak kullanıldığından arka fren ayakla kontrol ediliyor. Serinin ilk modeller P125X, P150X ve 1997’ye kadar üretildiği için ülkemizde de yaygın olan PX200E (E = elektrikli marş motoru). Bu modeller özellikle Avrupa’da büyük başarı yakalıyorlar ve zaman içerisinde 80cc’lik daha küçük bir kardeşleri bile oluyor. Ancak 2007 yılında PX serisinin üretimine hem talep azlığı gemde motorun modifikasyonsuz Euro 3 normlarına uygun olmaması sebebiyle son veriliyor. Ardından Hindistan’da Bajaj tarafından Piaggio lisansıyla üretilen PX modelleri İtalya üretimi PX’lerden kalan boşluğu iyi değerlendirip özellikle İngiltere’de büyük ilgi ile karşılanınca 2010 yılında Euro 3 normlarına uyacak şekilde modifiye edilmiş (katalitik konvertör eklenmiş) yeni PX’ler tanıtılmıştır.

2011 yılında piyasaya sürülen ZAPM74200 yani benim motorum ise aslında bu seri ile neredeyse aynı sadece basit görsel farklılıkları var. Uzatmadan motoru kullanırken neler hissettiriyor ona değinmek isterim.

Motoru çalıştırmak için önce jikleyi çekiyoruz. Çoğu zaman aküsü boş olduğu için alışkanlık olarak hep küçük start ile çalıştırıyorum. Genellikle üçüncü denemede motor gürültülü bir şekilde çalışmaya başlıyor ancak muhtemelen rölanti ayarı doğru yapılmadığı için jikle sebebiyle boğuluyor, bu nedenle 5 saniye kadar sonra jikleyi indirmeli aksi durumda stop edecektir. Daha önce iki zamanlı bir motor çalıştırmadıysanız, ilk çalışma sırasında yağ ile karışık yanan benzinden gelen kokuyu tahayyül etmeniz imkansız ama kesinlikle bağımlılık yapan bir yanı var.

İki zamanlı motorlar genellikle bağımsız bir yağlama sistemine sahip olmadıklarından yakıt ile beraber motor yağı ile beslenmeleri gerekiyor. PX’in bir çok eski versiyonunda motor yağının yakıt tankına ilave edilmesi gerekirken (buna premix deniyor), daha modern PX’lerde motor yağının konduğu ayrı bir hazne var, motor yağ ve benzini kendisi karıştırıyor. Bu arada ülkemizde Piaggio tarafından tavsiye edildiği gibi tam sentetik 2T motor yağı bulmak çok kolay değil (Motul’da çalışan arkadaşlar sözüm size).

Motor hava soğutmalı olduğundan kısa zamanda ısınıyor sol elimizle debriyaja basıp elçisi kendimize doğru çekerek vitesi 1 inci vitese geçirken mekanik şanzımanı hissediyor ve yavaşça kalkıyoruz. Muadillerine göre daha ağır ve sadece 8 beygir güç üreten basit makine sakince hızlanıyor, tabi bu sırada 3 üncü vitese kadar gelmiş oluyoruz. Devir saati de olmadığı için duyduğumuz sese göre vites değiştirmek rüzgarın vücudunuzu sarması ve sele üzerinde dengenizi iç güdülerinize göre sağlayıp yol alıyor olmak inanılmaz bir tatmin hissi veriyor. Bu arada iki zamanlı motor o kadar titreşimli çalışıyor ki çelik Vespa şahsisi bu titreşimi tüm vücudunuza iletmekte hiç beis görmüyor, bu deneyimin temel bir parçası. Motorun maksimum sürati kendi teknik verilerine göre 88 km/saat ancak bu veri gerçekçi değil, 80 km/saat daha gerçekçi bir veri. Bu nedenle motor özellikle virajlı dağ yollarında sağa ve sola hafifçe yatırarak keyif almaya düz yolda gitmekten çok daha uygun.

Motorun üstünde yol alırken çevredeki insanların bu ses nerden geliyor diye kafalarını çevirdiklerini görebiliyorsunuz. Ancak bu ses halk arasında ”abarth” diye tabir edilen egzost sesi değil, o yüzden bu bakışların rahatsızlık yüklü bakışlar olmadığını belirtmeliyim. Motorunuza benzin alırken de genellikle meraklı gözler sizi takip ediyor ve ilginç sorular soruyorlar. Zaten motor titreşim sebebiyle sürücüsünü yorduğundan, sürüş sonrası kahve molası vermek ve güzel makineyi izlemek gerçekten büyük keyif.

Eğer sizinde böyle keyifli bir makine edinme isteğiniz varsa fırsatları değerlendirmenizi tavsiye ederim.