Roadster yeni dünya düzeninin kurbanı mı?

Fotoğraf: BMW AG

Yeni jenerasyonun otomobile ilgi duymaması, batı ülkelerinde bile gençlerin maaştan maaşa yaşıyor olmasıyla doğrudan ilişkili. Toplu taşımaya entegre şehirlerde yaşayan bu gençler günlük hayatlarında otomobil sahibi olmanın kendileri için bir yük olması sebebiyle, kendilerini otomobil sahibi olma ayrıcalığından biraz da zorunluluktan mahrum ediyorlar. Enzo Ferrari bir çocuğun otomobil çizmesi istendiğinde, kırmızı bir yarış otomobili çizeceğini söylermiş. Aksine çevremdeki çocuklar için otomobil bir şey ifade etmiyor, kırmızı yarış otomobilinin farkında bile değiller.

Önce müzik dinlemek için fiziki ürünlerden çevrimiçi çözümleye ardından karasal yayın aracılığıyla tüplü televizyonda pazar gecesi sineması yerine farklı bir çevrimiçi hizmet aracılığıyla istediğimiz filmi izler hale geldik. Artık abonelik sistemleri hane bütçelerinde önemli bir kalem haline geldiğinden, geçmişte daha küçük bir kitleye hitap eden Zipcar gibi mobilite çözümü sağlayıcıları, enerji dönüşümü ve küresel ekonomik dalgalanmanın etkisiyle otomotiv firmalarının geleceği gibi görünüyorlar. Bu konuda Geely’nin iştiraklerinden Lynk & Co incelemek için iyi bir örnek.

Enerji dönüşümü otomotivde geniş kitlelerin radarına 2008 yılında Tesla Roadster ile girdi. Tesla Roadster dünyanın en önemli, en başarılı roadsterlerinden Lotus Elise üzerinde geliştirilmiş yaklaşık 400km’lik menzilie sahip bir otomobildi. Dönemin Lotus Elise’lerinden yaklaşık 300kg daha ağır olması büyük bir dezavantaj olsa da, otomobil severlerden büyük ilgi görerek Tesla’nın elektrik motor ve pil teknolojisini Dünya’ya duyurmasını sağladı. Model S, Model X ve Model 3 gibi takipçi Tesla modellerine yol açtı.

Fotoğraf: Tesla Inc.

Tesla, Model 3 ile görece ekonomik bir elektrikli otomobil yapılmasının mümkün olduğunu kanıtlarken, bildiğimiz otomobillerin sonunun yaklaştığını gösterdi. Tesla’nın 2 inci seviye otonom sürüş yapabilen Autopilot teknolojisi üzerinden tartışılan otonom sürüş otomotivin geleceği gibi lanse ediliyor. Ancak Honda’nın Japonya’da 3 üncü seviye otonom sürüş kabiliyetine sahip aracını piyasaya sürdüğünü yani Tesla’dan ileride olduğunu hatırlatmak isterim. Tesla’nın pazarlamadaki başarısının güzel bir örneği olan bu durum da ayrı bir yazının konusu olabilir. Ancak asıl tartışılması gereken konu, otomobiller ve mülkiyet ilişkisi.

Elektrikli otomobillerin pazar paylarını arttırmaları cep telefonlarımızda da kullandığımız li-ion pillerin maliyetlerinin azalması ile oldu. Li-ion pillerin yeterli performans verememesi sebebiyle ortalama 3 yılda telefonlarımızı yenilemek zorunda kaldığımız gerçeğinin farkında olduğumuza göre, bunun üzerinde durmamız gereken bir husus olduğunun açıkça farkında olmalıyız. ABD’de ki ortalama motorlu otomobil yaşı olan 12 ile veya Avrupa Birliği’ndeki ortalama olan 11’i in gerçekçi pil ömürlünün neredeyse 4 katı olması problemin ilginçliğini daha da arttırıyor.

Tabiki otomotiv endüstrisi ve finanse ettiği medya, bu problemin varlığından asla söz etmiyor. Eğer şehirlerimizi içten yanmalı motorlu otomobillere kaparsak, günlük hayatlarında işe gitmek için otomobil kullanmak zorunda olan milyonların bu ihtiyaçlarına üretecekleri çözüm büyük bir muamma.

Halihazırda gençlerin yanısıra daha üst yaş gruplarının da otomobil tercihleri spor otomobillerden yana olmadığından, spor otomobil pazarı diğer otomobillere göre daha hızlı daralıyor. Bunun benim gibi petrol müptelaları için hüzün verici bir sonucu var. Önce Mercedes Benz SLK/SLC’yi kaybeden biz müptelalar, şimdi Audi TT’yi kaybediyoruz. Elektrikli otomobillerin pil sebebiyle daha da ağır olmaları, pil ve motor yerleşimi temelli yeni dizayn fırsatı sundukları anlamına geliyor. Geleceğin otomobillerinde bagajın kıçta olması gibi bir zorunluluk yok. Zaten Porsche 911 ile aşağı yukarı aynı boyutta olan Taycan’da ki fazla kapılar da buna güzel bir örnek.

Roadster; iki kişilik, üstü açılabilir, kilo başına düşen yüksek beygir gücü sayesinde seri ve genelde pahalı otomobilleri tanımlayan bir tür. Pillerin getireceği daha fazla ağırlıkla, kabul edilebilir menzile sahip bir roadsteri makul fiyatlarla piyasa sürmek pek de mümkün gözükmüyor. Zaten elektrikli otomobiller performanslı sürüşte daha fazla enerji harcadıklarından (telefonunuzda sürekli oyun oynadığınızı düşünün) menzilleri bundan oldukça fazla etkileniyor.

Tüm bu sebepler roadsterin geleceğinin hiç parlak olmadığını gösteriyor. Enerji dönüşümü ve ilişkili maliyetlerin; otomobil mülkiyetini ve onlara duyulan tutkuyu kökten değiştireceği açık. Biz petrol müptelalarına ise gelecek için beklentilerimizi düşürmek kalıyor.