Çok değerli arkadaşım Fatma beni kırmayarak, otobüs yolculuğu deneyimlerini büyük bir içtenlikle kaleme aldı. Okurken, kadife dokulu, çizgi desenli bir Mercedes-Benz O302 koltuğunda oturup camdan dışarıyı izler gibi hissetim. Gece yol kenarı kasabalarında, hiç tanımadığım insanların sarı sıcak pencerelerinin içinde neler yaşandığını hayal ettiğim yolcukları hatırlarken aslında yolda olma fikrini ne kadar sevdiğimi bir kez daha anladım.
————————————
İkisi de nostaljik ve belki de Y ve Z onlar da ne diyecektir. Biz de çocuk olduk (X mişim bunu yeni öğrendim), kendimizi ve dünyayı keşfetme yolculuğumuz oldu. Asla kıyas yapmıyorum, sevmem de ama emin olunuz aynı işlemciye sahip beyinler ile kendi döneminin payına düşen dış dünyayı tecrübe etmekten öteye değil tüm jenarasyonların yaşadığı, mutluluk, mutsuzluk ne bir eksik, ne bir fazla.
Sadede gelelim. Petrol Müptelası arkadaşım ile sohbetimizde otobüslerden bahsettik, bende yeri ayrıdır dedim, hadi dedi bir yazı gelsin o zaman.
En sevdiğim olunca pek bir keyifle.
Bunun arabası var, treni var, uçağı var ama benim gönlümde hep otobüs var.
Belki de aşılacak yollar önüme çıktığında tek seçeneğim olması bizi birbirimize ve sevmeye mecbur bıraktı. Kim bilir?
Kasabada doğdum, ne kadar hayal etsem de deniz görmedim, büyük şehir görmedim uzun yıllar. İlk kez ilkokulda, yıl (86) İstanbul’a teşrif edeceğim, yolun uzunluğunu bilmeyi bırakın, hayal bile edemiyorum, gördüğüm dağların arkası dışında bir uzaklık kavramım yok. Bindik otobüse, mutemelen bir Mercedes 302. Bir şey kaçıracağım diye tüm gece uyumaya korkmak ve otobüs yolculuğunun genlerime işlemesi.
Yıl 89, yatılı okul serüvenim başladı ve 1998 yılında İstanbul’a kalıcı yerleşmeye kadar memleket ve okullarım arasında kilometrelerce mesafede otobüsler ile arkadaş olduk, dost olduk, kadim olduk.
Neredeyse tamamı gece yolculuğuydu, uyuma konusunda gelişme göstermek şarttı pek tabi bu refleksim gelişti. İlk zamanlar uyku halinde kafamı dik tutamamaklar, yanımdaki bayanın üzerine sarkmalar(o zamanlar bilet alırken bayan yanı denirdi), hafif dürtmeler ile doğrulmalar, zamanla ustalaşmak ve kalıp gibi uyuyup saatlerce yol alabilmek.Ya da yanında 3 çocuklu bir bayan ile 2 koltuğu adil şekilde paylaşmak ve payına düşen 1/5 e razı gelmek.
Sehri terk noktasından sonra işıklar kaybolur, çoğu Anadolu’nun dağlarında, bozkırlarında yol almak süretiyle zifir ve ay ışığı yansımalarıyla ve şanslıysam otobüsün ön farından 2-3 metre öteyi izleyerek saatlerce yol almak.
Hayatta çok az şeye güvenirim otobüs soförlerine güvendiğim kadar. Bugün bile arabaya binsem, uçağa binsem hep korku yaşarım ama otobüse bindim mi, bir rahatlık, korku bilmez çocuk tadında.
Ve evet en sevdiğim, 3-4, hadi olmadı 1-2 numaralar. Otobüsün sınır tanımaz ön camıyla seyahat etmek. Daha ne dinlendirir beni, müzik, kitap, sinema? Hayır hiç biri otobüs camı, farın silik ışığı ve iç ses olamaz. Asfaltı yara yara ilerleyen ah o sabit hızın verdiği haz.
Çocukluğumdan gençliğime iç sesimle en çok otobüslerde konuştum ben. Ha bir de İzmir’e gidiyorum yine, lisedeyim, bir ablayla seyahat ediyorum, üniversite öğrencisi, tıp okuyor. Dünyayı önüme serseler o kadar mutlu olmam, o zamana kadar çevremde hiç üniversite mezunu yok, sohbet bile etmemişim, düşünün maden bulmuş gibi mutluyum. Favori koltuktayız 1-2 ve abla soförle de arada sohbet ediyor, derken 2 de sigara yaktılar, çektiler, üflediler. Ciğerlerime sigara içmişçesine duman sadece otobüslerde girdi. Hiç sigara içmedim, hazzetmedim sigaradan, ama efkarlı bir şekilde sigara tellendirme zihnimde hep resim olarak asılı o günlerden. Pek yadırgamam.
E pek tabi, molalar var, dondurucu soğuklarda inmekle inmemenin hesabını yapmalar ama biyolojik bünyelerin ihtiyaç molalarını pas geçememeler. Ve buz gibi sularla otobüsün yıkayan çocuklar, adamlar. Sonsuz düzlükte hortumlu fırçayı gezdirmek ve miyoplu gözün gözlükle buluşması gibi bir an. Pırıl pırıl bir an. Bugün bile hadi bir aktivite yap ve rahatla derseniz, otobüsü yıkamak isterim. İndik otobisten e bir çorba içmeyelim mi? Hala bir mola yerinde çorba içmezsem ihanet ediyormuşum gibi hissederim.
Yıl 92 artık otobüsler Mercedes 304, ve hatta arada Neoplan, Starline oooo koltukların rahatlığı evimde yok, o derece.
Başlığımızın 2. unsuru mektup, ne alaka dedik bile. Efendim o konuya da geçelim. 89-93 seneleri arasında 16 saat süren otobüs yolculuklarımda bana iç sesimden başka eşlik eden mektuplarım olurdu. Daha doğrusu mektuplarımız olurdu. Nasıl olmuş niye olmuş hiç sorgulamadık, yatılı okulumuzun genlerimize kodladığı geleneğini hemencecik benimsemiştik. Anadolu’nun her köşesinden (mübalağasız, Edirne’den Kars’a, Sinop’tan Adana’ya) güzel insanlar seti tatillerde okulumuzdan çil yavrusu gibi dağılıp otobüslerle evlerimize ışınlanırdık. Birbirimize yolda okumak için yol mektuları yazardık ve sıkıca kapatıp birbirimizle paylaşırdık. Ve o mektuplar otobüste henüz ışıklar kapanmadan hızlıca okunur, belki de 3 ay ayrı kalacak olmanın hüznü ile tekrar tekrar okunur, arkadaşlığın bünyeye iyi gelen tüm unsurları sigara dumanı gibi içe çekilirdi. Bu mektuplar son hafta yazılır, toplanır ve kalpte hep saklanırdı. Kim bilir, belki de eski evlerde çekmeceler de hep varlar.
Ve işte 40 lı yaşlarımda oğlumla ve annemle yaz tatili için bir vasıta olarak otobüs seçeneği karşıma çıktığında ne mutlu oldum varın siz hesap edin.
Harika! Zamana yolculuk oldu benim icin. Icten, akici, gercek… Nostalji icin tesekkurler.
Yolu yolcuya ulasilir kilan otobuslere, suruculere ve guzel kalemine selam olsun sevgili Fatma, cok icten bir paylasim