Hayaller, Gerçekler ve Kurallar

Fotoğraf: Yamaha Motor Europe

Hayat insanı hayal ettiğinden daha farklı yerlere götürüyor. Önceliklerimiz değişiyor ve doğaçlama kararlar vermek durumunda kalıyoruz. Ardından da kendimize bir konfor alanı yaratıp hayatımızın geri kalanını o konfor alanı içerisinde sürdürüyoruz. Kendimden örnek vermek gerekirse lise sıralarında motosikletle güney amerikayı dolaşmayı hayal ederken, bunun mümkün olmayacağını artık kabulleniyorum. 

Ancak petrol bağımlılığı öyle bir şey ki güzel bir motosiklet tınısı duyduğumda o anda nerde ne yaptığımdan bağımsız bir çocuk gibi kafamı hızlıca sese doğru çevirerek kaynağı aramaya başlıyorum. Kaynak genellikle sonradan bir son susturucu takılmış vasat bir motosiklet olsa da yine de kanımı kaynatıyor ve motosiklet mi alsam diye kendime sorarken bir anda kendimi sarı sitede piyasa araştırması yaparken buluyorum. 

Bu sırada aklımdan geçen biraz da kişiselleştirilmiş bir motor. Örneğin tuval Yamaha XSR 700 olsa, işe ön farı değiştirmekle başlarım. Modern vintage Ducati veya Triumph’larda tel jant kritik. Supersport veya Superbike için Ducati olmazsa olmazım ama Marchesini magnezyum jantlar ve Öhlins süspansiyon komponentleri de gerekli. Adventure kategorisi bana hiç hitap etmez.

Ardından iki eksenli Türkiye gerçeği ile yüzleşiyorum. Yetişkin olmanın getirdiği sorumluluk bu eksenlerin ilki. Kabul edersiniz ki bugün keyif amaçlı motosiklet sahibi olmak lüks. Ayrıca lisedeyken farkına varılmamış sorumluklar sebebiyle harcamayı yapsanız bile motosikleti istediğiniz gibi kullanamazsınız. Çünkü yetişkin yaşam içerdiği değişkenler ve dengeler sebebiyle keyfinize bakıp istediğinizi yapmanıza hiç de uygun değil. Güney Amerika turunu yetişkinlerin büyük çoğunluğu rüyasında göremez.

İkinci eksen kültürel uyuşmazlık. Motosiklet kullanmak elbette dünyanın heryerinde tehlikeli. Ancak Türkiye’de bir iki teker kültürü olmadığı için motosiklet kullanmanın en azından batı dünyasına nazaran daha tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Deneyimlerim hep İstanbul’da ama hafif ticari araç, taksi, minibüs, hafriyat kamyonu ve benzeri yüzlerce tehlike kaynağı ile aynı yerde olmak, kabul etmek gerekir ki korkutucu. Üstelik mevcut motosiklet sürücüleri de İstanbul’un kuralsızlığına öyle adapte olmuş durumdalar ki emniyet şeridi ihlali ve otomobillerin arasından geçmek oldukça doğal. Hatta bir grup kullanıcı için kaldırımlar bile mübah. Bu kültürel bir problem çünkü, toplumumuz kuralların uygulanmamasını ve küçük hesap peşinde herkesin kafasına estiğini yapmasını normalleştirmiş durumda. Örneğin kavşaklarda bazılarının gelip tüm bekleyenleri geçerek en sondan bağlanmaları normalleşmiş durumda. İkinci örnek tek yön bir yolda geri geri giderek kaçırılan dönüşe ulaşmak şeklinde verilebilir ve elbette bu örnekler gibi binlercesi daha verilebilir. Bu nedenle gündelik hayatta güvenle motosiklet kullanılabilecek mesafe ihtiyaç duyulandan daha kısa.

Bu iki ekseni birlikte ele aldığımızda tehlikeler dolayısıyla şehir içi ulaşım aracı olarak motosiklet kullanmak tercih edeceğim bir şey değilken, daha uzun ve keyifli yolculuklar için de hayatım pek müsait değil. Bu nedenle motosiklet hayali kurmayı her zamanki gibi yine erteliyorum. Muhtemelen ki gün sonra tekrar aklıma gelir ve bu düşünce akışını bir kez daha tekrarlarım.

Anılan sorunların çözümü ise oldukça basit şekilde kuralların uygulanmasından geçiyor. Halihazırda mevzuatımızda da bulunan kuralların uygulanması bir çok sorunun çözümü için yeterli olduğu gibi gerekli de. Ülkemizde bir kural uygulama akımı başlasa ve kurallara uymayanlar toplumca ayıplansa ve kanuni cezalar uygulansa hem trafik güvenliği artacak hemde kuralsızlık nedenli karmaşa sonra erecektir. Bu durumda gündelik hayatta motosiklet kullanan sürücü sayısı da artacağı için trafik yoğunluğunda iyileşme görülebilir. Belki bende bir motosiklet edinerek pazar sabahı sürüşlerine çıkabilirim.