Yarın (26 Mart) Bahreyn’de 2021 F1 sezonunun ilk yarış haftasonu başlıyor. Pandemi nedeniyle aero güncellemeleri hariç 2020 sezonunda kullanılmış şaselerin kullanılacak olması, Ferrari yeni güç ünitesiyle şapkadan tavşan çıkartamazsa, turbo hibrit dönemindeki diğer bir çok sezon gibi Mercedes’in domine edeceği bir sezon izleyeceğimiz anlamına geliyor. Max için o senenin bu sene olması ihtimali de yok değil.
“Drive to Survive” yayınlandığından beri F1 sadece yarış tutkunlarının değil neredeyse tüm dram bağımlılarının radarında yer alıyor. Geçmişte yeterli rekabet yaşanmadığı için izleyici kaybeden F1, her yarışın ve her takımın ayrı bir hikaye olduğuna dair tezin Netflix aracılığıyla göze sokulması ile ciddi sayıda takipçi kazandı. Ancak F1 gibi müthiş bir organizasyondan keyif almak için yönlendirmeye ihtiyaç duymayan petrol müptelaları için, Alonso, Seb ve Kimi’yi beraber izleme fırsatını da muhtemelen Netflix’e borçlu olduğumuzu söylemek gerekir.
2021 F1 sezonunda kimin şampiyon olacağından daha ziyade aşağıdaki sorulara yanıt aranacak.
- Mercedes gerçekten yenilmez mi?
- Hamilton Cidde grand prixinde yarışacak mı?
- Valtteri Bottas koltuğu bırakmalı mı?
- Seb hızlı sürmeyi unutmuş olabilir mi?
- Ferrari, başarısızlık sarmalından çıkabilecek mi?
- Cyril’in yokluğunda Alpine ilk üç’e girebilir mi?
- Lando ve Ricciardo yeni bromance ikilisi mi?
- Kimi, bir sezon daha kalır mı?
- Mazepin pistte insan taklidi yapabilecek mi? Yoksa babası insan olamayışını da finanse edebilir mi?
- Williams en azından orta sıraları hedefleyebilecek bir otomobil yapana kadar, ismini değiştirse daha mı iyi olur?
- George puan alabilecek mi?
- Hız genetik mi? Mick bize bunu gösterecek.
Beni en çok ilgilendiren iki konu ise tabiki Ferrari ve Williams. Eğer Ferrari yeni motoruyla en azından podyumu zorlamazsa, bence hep beraber Maranello’ya gidelim ve takımın patronu Binotto’ya; kardeş ne iş? diye soralım. Çünkü Ferrari’nin kazanmak için yarışmadığı dönemlerde F1’in ilgi çekici olmadığını söylesem, en azılı Mclaren ve Mercedes taraftarları bile itiraz etmez. Aynı şekilde tüm petrol müptelalarının sırf Frank Williams’ın ismine duydukları saygıdan ötürü başarılı olmalarını isteyeceği süphe götürmez.
Her yarış hafta sonunu heyecanla bekleyen milyonlarca petrol müptelası en azından kendi içerisinde hikayesi olan iyi yarışlar izlemeyi hakkediyor. Bu yıl 23 pazar günü yaklaşık iki saatimizi bu spora vererek ve takımların kıyasıya rekabetine şahit olacağız. Ek olarak; Alonso ve Seb’in birbirine yakın otomobiller kullanacak olması da heyecan seviyesini arttıracak. Sonuçta gridde toplamda 14 dünya şampiyonluğu yaşamış 4 sporcu olacak.
Son yıllarda Stroll, Latifi ve Mazepin örneğinde olduğu gibi zengin çocuklarının şımarık hobisi haline gelen F1, bundan daha fazlası olduğu kanıtlamak için tarihi bir fırsata sahip. Bunu değerlendireceklerini umuyorum.
Unutmadan F1’in 1950 yılındaki başlangıcından beri 52 pilotun hayatını elinden alan bir spor olduğunu eklemek istiyorum. Gilles Villeneuve, Ayrton Senna ve Jules Bianchi kaybettiklerimizden ilk aklıma gelenler. Hatta geçen yıl Grosjean’da az daha bu hüzünlü listeye adını yazdırıyordu. Bazı pilotları hiç sevmesek de hayatlarını riske attıkları gerçeğini asla unutmamalıyız. O yüzden zaman zaman onlara kızsam da, meslekleri ölüme meydan okumak olan bu 20 adamın tümüne şans ve sağlık diliyorum.
#essereferrari.