Müzik dinlemeyi çok severim. Sürüş sırasında dinlediğiniz müziğin sürüşün akışıyla doğrudan bağlantılı olduğunu iddia edebilirim. Bu nedenle sürüş esnasında müzik dinlemeyi daha da çok severim.
Müzik otomobillere önceleri radyo teknolojisi ile konuk oldu. 1950’li yıllarda tüplü radyoların otomobillere sığacak kadar küçülmesi ile radyo otomotiv kültürünün ayrılmaz bir parçası oldu. Bu dönemde kayıtlı müziğin plaklar ile dağıtılması, kayıtlı müziğin otomobillerde yaygın şekilde dinlenmesini engellemiştir. Chrysler 1956 yılında özel (7’’ 16⅔ RPM) plak çalar opsiyonları sunmuş olsa da, bu formatta yeterli içerik tüketicilere sunulamadığı için bu opsiyon büyük başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Otomobiller için daha uygun olan kaset formatının yaygınlaşması, çocukluğumdaki seyahatlerin en canlı anılarının temel sebebidir. Özellikle yaz tatilleri için yola çıkıldığında sırf bu yolculuk için edinilmiş kasetler tekrar tekrar dinlenir, şarkıların tamamı ezberlenirdi. Otomobillerin radyo sistemlerinin adını Almanya’nın standardizasyon kurumundan alan “DIN” standart boy ünite ile çözüldüğü bu dönem ses günümüzde de devam eden ses sistemi fanatikliğini tetiklemiştir. Bu sistemler daha sonra CD çalar ve uydu navigasyon sistemleri ile birleşerek gittikçe kompleksleşen ürünler halini almışlardır.
Her petrol müptelası gibi Blaupunkt’un isimlerini şehirlerden alan radyolarına hayranlık duyarım. Örneğin klasik bir 911’de çift döner düğmeli Blaupunkt Frankfurt radyo olmazsa olmazdır. Ancak farklı otomobillerde bu yazının başlık fotoğrafında görülen Blaupunkt Berlin modelinin upgrade olarak kullanılması çok estetiktir.
Yeni otomobillerin bir çoğu, benim gibi petrol müptelalarının beklentilerini karşılamaktan uzak. Bunun nedenlerinden biri de orta konsoldaki büyük LCD paneller. Günümüzde kayıtlı somut müziğin yerini alan abonelik sistemleri, eserlerin dinleyiciler gözündeki değerini düşürmelerinin yanı sıra, otomobil radyolarının da tektipleşmelerinin arkasındaki yegane sebep durumundalar. Eğer bugün araçların orta konsollarında yer alan tamamı birbirine benzer 6 ila 12 inç aralığındaki LCD panellerin sadece Apple CarPlay ve Android Auto çalıştırmak amacıyla konuyor olması, müziği daha rahat tüketmemizi sağlamaktan başka bir şeye hizmet etmiyor. Hatta gelecekte otonom sürüş teknolojisinin yaygınlaşmasıyla müzik dışında oyun, film ve dizi gibi içerikleri de tüketiyor olacağız.
Bir Ferrari ile bir Dacia’da Apple CarPlay veya Android Auto kullanıldığında sürücünün sistemle aynı şekilde etkileşime geçiyor olması da hiç mantıklı değil. Aşağıdaki fotoğraflarda etkileşim ekranının aynı olduğunu görebilirsiniz.
Peki radyo ne durumda? diye soracak olursanız, sabah ve akşam mesai trafiğindeki dinleyiciler özelinde yayınlar yapılmaya devam ediliyor. Hatta radyonun en çok dinlendiği ortam otomobiller olmalı. Evde radyo dinleyen, radyo programlarını takip eden insanların nesli tükeniyor. Şehirler arası uzun yolculuklarda, içerik tüketimini bırakıp, radyonuzu açtığınızda TRT radyolarının kendi dinleyicilerinin kırsal yaşamlarına eşlik ettiğini anlıyoruz.
Boğucu sıcağın etkisiyle aşırı ısınan asfaltın üzerinde uzun süreyol alanlar için radyodan gelen tınılar olmassa olmazdır. Gönül isterdiki otomotiv firmaları bu ihtiyacı, müşterilerine içerik tüketim aracı satmak amacıyla kullanmasın ama bu mümkün gözükmüyor.
Otomotiv firmalarının araç içi oyun ve içerik tüketimi üzerinden de para kazandığı gelecek, otomotiv kültürünün tarihiyle çelişecek olsa da kaçınılmaz gibi duruyor.